Uzm Klinik Psikolog Sabiha IŞIK 05301221102
sabihaisik@outlook.com
Terk Edilme ve Ayrılık Korkusu
24/06/2022 Terk Edilme ve Ayrılık
Korkusu Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin’ e benzer aşıkların
reddedilme ve terkedilme öyküleri mitolojde yoğun bir şekilde karşımıza
çıkıyor. Bütün hayatını sevgiliye adayan erkek ve kadın mitleri ile doludur
masallar ve efsaneler. Analitik psikolojinin kuramcısı Carl Gustav Jung,
mitolojide tekrar eden hikayelerin insan türünün kollektif bilinçdışına
geçmişten günümüze aktarıldığını söyler. Bilinçaltımızda böyle hikayeler
içselleştirilmiş ve dünyamızın bir parçası haline gelmiştir. Böylece terk
edilme kaçınmamız gereken bir duygudur. Herhangi bir ayrılık ya da terk edilme söz konusu değilken
içinde taşıdığın ayrılık ve kayıp duygusu senin yaşamını zorlaştırabilir. Toplumda
yaşayan her 10 kişiden 1’i bu korkudan muzdariptir. Terk, kayıp ve ayrılık korkusu belirtileri; -İmkansız aşklar yaşamak ya da birine hemen bağlanmak,
birisine bağlanamamak, ilişki süresinin çok kısa olması, sürekli verici olma
(maddi ve manevi anlamda), her türlü olumsuzluğa rağmen sağlıksız giden bir
ilişkiyi inatla sürdürme çabası, hep özür dileyen kendini eleştiren taraf olma,
insanlara güvenmede zorluk, yakın ilişkiler kuramama, aşırı kıskançlık,
ilişkilerde yoğun kaygı ve stres, eleştiriye aşırı duyarlı olma, sinir öfke
hali gibi uç duygu durumları yaşanabilir. Peki nedenlerine bakacak olursak eğer; erken çocukluk
yıllarında yaşanan kayıp ve travmatik olaylar dahil olmak üzere birçok
gelişimsel faktörün etkisinde kalıyoruz. Bu etki ile oluşan karmaşık bir
duygudur kaybetme korkusu. Bilişsel ve duygusal gelişimimizin sekteye
uğramasıdır. Kayıp ve terk edilme korkusu en sık rastlanan ve yakın ilişkilere
en çok zarar veren duygudur. Bu korkuyu kabul edip anlamadığınız sürece kendini
gerçekleştiren kehanet gibi karşınıza sık sık çıkacaktır. Nedenlerinde daha da
derine inecek olursak ilk olarak nesne kuramından bahsedelim. Anne karnından
itibaren herkes çevresindeki önemli ötekilerin ebevenylerinin zihninde bir
tasarımını oluşturmaya çabalıyor. Bu tasarımsal nesne ya anne babanın kendisi,
ya onun bir parçası ya da onu simgeleyen herhangi bir şey olabiliyor. Nesne
süreklilik kuramı büyürken içselleştirdiğimiz bakım verenin yanımızda olmadığı
zamanlarda da onunla ilgili deneyimimizin sürekli kaldığı, değişmediği
algısıdır. Bu algının kazanılmasıdır. Bu yüzden bebekler annesi ya da bakım
veren kişi yanında yokken onların varlığını deneyimleyemezken o kişinin
varlığının devam ettiğini yavaş yavaş öğrenirler. Bu süreçte çeşitli geçiş
nesneleri kullanırlar. Yalancı emzik, battaniyenin yumuşak tarafı, bir oyuncak,
annesinin kokusunu taşıyan bir şey ya da bir müzik gibi. Bu nesne sürekliliği
anne babanın içselleştirilmiş imgelerinin tasarımının zihnimizdeki sürekliliği ve
tam nesne tam kendilik deneyimi sağlıklı bebeklerde 3 yaşına gelene kadar
tamamlanmış oluyor. Değilse ileri yaşlara kadar bu bütünleşme devam ediyor ve
kaybetme korkusunun sebeplerinden oluyor. Çocuk büyüdükçe anneden ayrılma
süreleri uzamaya başlıyor. Bakıcıya bırakılma, kreşe gönderilme gibi bu ayrılık
sürecinde annesinin varlığının zarar görmeyeceğini hissederek anlıyor ve
deneyimliyor. Bu aşamada bebek nesne sürekliliğine sahip olmuştur diyoruz. Bu
tarz bebekler terk edilme ve ayrılığa daha az duyarlı oluyor. İstenmeyen
travmatik acı olaylar, annenin kaybı, boşanma, annenin babanın psikolojik
rahatsızlıkları, anne babanın bağlanma sitili gibi sebepler nesne sürekliğini tam
kendilik kavramının oluşumunu sekteye uğratıyor. Bu yapı ise terk edilme
korkusunun içsel dinamiklerini oluşturur. Bebekleri ile yeterli ve sürekli
vakit geçirmeyen ebeveynlerin çocukları bu yüzden risk altındadır. Bebeğin
duyguları ile uyumlanan duygusal ihtiyaçlarını da karşılayan, bebek için
istikrar oluşturan sürekliliği olan bir anne figürü yeterlidir. Ebeveynlerin de
bebeklikte anne babası bakım veren kişisi ile kurduğu bağ da onların
bebeklerine nasıl bağlandığını etkiliyor. Ebeveynlerin Kendi çocukluğu ile
barışık ilişkisi olmayan ebeveynler kendi çocukları ile sağlıklı bağlanma
ilişkisi oluşturamazlar. Bağlanma kuramında ise insan doğası gereği bir bağlanma sistemi
ile dünyaya geldiği düşünülür. Bu sistem yaşamımız boyunca insanlarla
kuracağımız ilişkilerin şeklini belirler. Bebek duygusal ve biyolojik açıdan
herhangi bir tehdit algıladığında bu sistem etkinleşiyor. Bebekler rahatlık ve
güvenlik içinde yanındaki bakım verenle yakınlık kurmak istiyor. Bu güdü ile
yaşıyorlar. Bebek bağlanma davranışı ile güvenlik ve rahatlığı yakalamaya
çalışıyor. Bebekliğin ilk yıllarında bakım veren kişi ile geliştirdiği bağlanma
stili büyün hayatındaki ilişkileri olumlu ya da olumsuz etkiliyor. Bu kuramın
çıkmasında etkili olan deneyde bir odada annesi ve bebeği varken içeriye
yabancı bir bebek alınıyor. Güvenli bağlanan bebeğin tepkileri annesiyle odada
sıcak ilişki kuruyor, çevresini keşfetmeye devam ediyor. Odaya yabancı girdiğinde
hafif ve geçici bir endişe gösteriyor, anne odadan ayrıldığında biraz üzülmüş
olsalar da anne dönene kadar rahatlar ve anne döndüğünde sıcak bir şekilde onu
karşılıyor. Kaygılı kaçıngan bebekler ise annelerine karşı ilgisiz
kalmışlardır. Odada annenin nerede olduğunu umursamamışlardır. Anne odadan
ayrıldığında ya da odaya geri döndüğünde herhangi bir tepki vermemişlerdir.
Kaygılı kararsız bağlanmış bebekler ise anneleri ile sürekli duygusal ve
fiziksel temas kurma peşinde olmuşlardır. Onun nerede olduğuna bakıp
tetiktedirler. Anne odadan ayrıldığında yoğun endişe yaşamış, anne gelene kadar
yatışmamış, geri döndüğünde de sakinleşmekte zorlanmışlardır. Annesine hem yakın
olmak istemiş hem de onu öfke ile iterek tepki vermiş yokluğunu protesto
etmiştir. Bu bağlanma stilleri yetişkinlikteki ilişkilere nasıl
yansıyor? Güvenli bağlanmış bireyler zorlukları aşmada daha yeterli,
fiziksel ve ruhsal açıdan daha güçlüdür. Güvenli bağlanma, terk edilme ve
ayrılık korkusu gibi olumsuz duyguları yönetmede de içsel bir kaynaktır. Yaşamda
karşılaşılan zorluklar karşısında dirençli olmayı sağlıyor. Bebekleri ile
yeterli ve sürekli vakit geçirmeyen ebeveynlerin çocukları bu yüzden risk
altındadır. Güvensiz bağlanan bireyler çocuklarıyla da güvenli bağlanamıyorlar.
Bebeklerine aynı stili insanlar çağlar boyunca kopyalayıp devam ediyor. Peki kaybetme ve terk edilme korkusu yaşayan kişiler bu
durumu nasıl tersine çevirebilir? İşte burada devreye uzman psikologlar
giriyor. Uzman bir psikoloğa giderseniz eğer size çeşitli terapi ekolleri ile bu
korkularınızla nasıl başa çıkabileceğinizi ve durumları tersine
çevirebileceğinizi anlatacak ve bu yolculukta size destek olacaktır. Klinik Psikolog Sabiha IŞIK |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Antisosyal Kişilik Bozukluğu - 28/06/2022 |
Sosyopati ya da psikopati olarak da adlandırılan antisosyal kişilik bozukluğu genel anlamda diğer kişilerin haklarına karşı umursamazlık ve ihlal halidir. Çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eder. Hilekarlık ve |
Göç’ün Psikolojisi ve Sosyolojisi - 21/06/2022 |
Uluslararası göç; bir ülkeden bir ülkeye belirli bir süre yaşamak için taşınmak olarak adlandırabiliriz. Göç konusunu sebeplerine göre ayıracak olursak eğer |
Bağlanma türleri ve insan ilişkilerine etkisi - 17/06/2022 |
Bağlanma; çocukların küçük yaşta anne veya bakım veren diğer kişi ile kurduğu bağdır. Bebekler küçük yaşlarda bakım veren kişinin ya da annenin her zaman ihtiyaçlarına cevap verebileceğini, güvenli olarak bir psikolojik yapı geliştirdiklerinde onlar |
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı - 14/06/2022 |
Bir davranışı problem olarak değerlendirmenin belli objektif ölçüleri vardır. Davranışın değerlendirilmesi sırasında |
Otizm nedir? - 10/06/2022 |
Yaygın gelişimsel bozukluk başlığı altında otizm, asperger sendromu, çocuğun dezintegratif bozukluğu (Heller sendromu), başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk yer alır. Otizm belirtileri nelerdir? Otistik çocukları üç |
Kardeşler arası yaş farkı ne kadar olmalıdır? - 07/06/2022 |
En sık sorulan sorulardan biri ne zaman ikinci çocuğu yapmalıyım? Kardeşler arası yaş farkı ideali kaç olmalıdır? Bu yazımda bunlara detaylıca değineceğim. Yaş farkına karar verirken değerlendirilecek konular; anne baba, anne baba ilişkisi, çocuğu |
Çocuklarda konuşma geriliği, konuşma gecikmesi - 03/06/2022 |
Konuşma bir öğrenme ve iletişim biçimidir. Bebekler etrafındaki olayları gözlemleyerek, cisimlerin isimlerini duyarak zamanla konuşmaya başlarlar. Çocuk beyni ilk üç yaş içerisinde öğrenme ve taklit etmeye çok açıktır. Çok kolay öğrenir ve taklit ed |
Çocuklara “Hayır”ı Öğretmek, Çocuklara Hayır Diyebilmek - 31/05/2022 |
Ne zaman çocuklara “hayır” diyoruz? Ne zaman “dur” diyoruz? Acaba bu hayır’lar bizim hayır’larımız mı yoksa olması gereken hayır’lar mı? Çocukların cezalandırılmaları ile ilgili süreçlerde bazen hayır diyerek, ses tonumuzu da arttırarak yapmaması ge |
İstediğini ağlayarak yaptırmaya çalışan çocuğa nasıl davranmalıyız? Ödül ve pekiştireç yöntemi nası - 24/05/2022 |
Bebek doğduğu andan itibaren ağlamaya başlar. Konuşamadığı için acıktığında, bir yeri ağrıdığında, tuvaleti geldiğinde, herhangi bir rahatsızlık durumu yaşadığında kendini başka türlü ifade edemeyeceği için ağlar. Ağladığında anne gider ve bir soru |
Devamı |